CEMİL ALPARSLAN YAZDI

Son dönemde eleştiri ile öz eleştiri arasındaki farkı kaçırmaya başladık. İstişare kültürüne sırt çevirerek, geleneklerimizden, kültürümüzden gelen mütevaziliği bir kenara attık. Birbirimizin yapıcı olan en ufak eleştirisini dahi hazmedemez hale geldik. Eleştiri yapanı hemen suçlamaya, ötekileştirmeye başladık. 

Eleştiri; bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek olarak tanımlanır. Özeleştiri ise kendi davranış ve yargılarımızda yapmış olduğumuz hataları görüp ,ondan vazgeçebilme erdemliğini gösterebilmektir. Peki biz toplum olarak yanlışlarımızın yüzümüze söylenmesine hazır mıyız? Yoksa kibirimizden yapılan eleştirileri görmeme derdinde miyiz.? Ya da herşeyi ben bilirim, senin aklına ihtiyacım yok mu diyoruz. Bu sorunun cevabını kibirin olduğu yerde gerçekler kördür diye verebiliriz. Kibir bacayı sardı mı akıl baştan gidiyor. Düşünce yetimizi kaybediyor, yaptığımız her şeyin doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu şekilde sessiz yığınların içten içe bizlere düşmanlık beslemelerine, derin ayrışmaların doğmasına neden oluyoruz. Bu durum hem kendimize, hem de inandığımız değerlere zarar veriyor. Aslında olması gereken, herkesin suçu önce kendinde araması, kendisini sorgulaması ve temsil ettiği davaya ne kadar layık olduğunu, ne kadar faydalı olabildiğini sorgulamasıdır. Yani içsel özeleştiri yapmasıdır.

Eleştiri yapıldığında bir trol gibi saygısızca, bencilce, kavga dili kullanarak, düşünmeden saldırmak yerine akl edebilmeli, edeb, ahlak ölçüsü içerisinde gerekli cevapları verebilmeli, öncelikle kendi kusurlarımızı görebilmeliyiz. Kendi kusurumuzu görüp doğru hedefe yürürsek başkasının kusurları hakkında da ahkam kesebiliriz. İnsan şımardığı, kibire kapıldığı, istişareden uzaklaştığı, dünyanın kendi etrafında döndüğü ve yaptığı herşeyin doğru olduğuna inandığı anda kendi düşmanını bulmuş demektir. Eğer gerçek dost isen dostunun yanlışını sakınmadan yüzüne söyleyebilmelisin. 
Doğrulara sahip çıktığımız gibi hatalarımızı da eleştirebilmeliyiz ki verdiğimiz kıymet bilinsin. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Aynı gemide yaşıyoruz ve bu gemi batarsa bizde batarız. Unutma ki sen değişmeden, ben değişmeden, biz değişmeden, o değişmeden hiçbirşey değişmeyecektir. Bu işler dava arkadaşım olur musun ile bitmiyor, dava arkadaşı isen kalpten kalbe giden yolu tıkamamalısın. Burada tüm islam aleminin bekası sözkonusu.

 İç barış, birlikte yaşam, aynı hedefe odaklanma birinci önceliğimiz olmalı. Tankı, topu, tüfeği, uçağı, silahı her zaman yaparız ancak iç barışı bozarsak o zaman toplumsal huzuru, ülkenin bekasını tehlikeye atmış oluruz. Bir daha tamiri imkansız hatalara sebebiyet vermiş oluruz. Yani sizi mutlu edecek yalanları mı  yoksa uykusuz, mutsuz edecek gerçekleri mi söyleyeyim.? Ne dersiniz.?
yazımı Mehmet Akif Ersoy’un şu dizeleri ile bitirmek isterim; ‘Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.’ Kalın sağlıcakla.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.