Arjantinli Ernesto Sosa,

Futbola nasıl başladın?

 Çocukken çok şanslıydım çünkü tam evimizin önünde büyük bir saha vardı. O bölgenin önemli maçları orada oynanıyordu. Futbola başlamamda en büyük etken o sahadır diyebilirim. Yani pek çok futbolcu gibi ben de futbola sokakta başladım. O dönem komşumuz olan, şu an halen görüştüğüm çok iyi bir arkadaşım, bizim kasabanın takımında oynuyordu. Beni sokakta oynarken görüp, bir takımın altyapısına girmem için teşvik etti. Onun da yönlendirmesiyle yedi yaşında sokaklardan Atletico Carcarana’ya transfer oldum. Ailede başka futbolla ya da sporla ilgilenen var mı? Amcam atletizm ile uğraşıyordu. Babam da amatör olarak futbol oynardı. Ancak benim doğduğum şehirde kadınlar arası oynanan futbol meşhurdur. Normalde biz futbolcular için hep babasına çekmiş denir. Ama ben rahatlıkla anneme çekmişim diyebilirim. Annen nasıl futbol oynuyordu? Ben hatırlamıyorum ama annemi izlemiş olanlar çok iyi oynadığını söylüyorlar. Ön bölgede oynuyormuş, fark yapan ofansif bir oyuncuymuş.

Estudiantes geçişin nasıl oldu?

Çocukluğumda beraber oynadığım antrenörlerimden birinin ön ayak olmasıyla, 14 yaşında Buenos Aires’e gidip bir antrenmana ve seçmelere katıldım. Bir haftalık bir deneme süreci oldu. Cesar Dardi beni beğendiklerini ve kulüpte kalmam gerektiğini söyledi. O yıl içinde de profesyonel olarak Estudiantes kariyerim başladı. O dönem Arjantin’de yaşanan Superclasico heyecanı hakkında neler söylersin?

 Derbi maçlarda evde durum nasıl oluyordu?

Biz küçük bir kasabada yaşıyorduk ve Arjantin’de eğer küçük bir yerde yaşıyorsanız ya Boca Juniors ya da River Plate’i tutarsınız. Babam da iyi bir Boca Juniors taraftarıdır. Annem ise River Plate’i destekliyordu. Estudiantes bize çok uzak olan La Plata şehrinin takımıydı ve orasıyla ilgili pek bir fikrimiz yoktu. Ama ben altyapıda oynamaya başladığım günden bu yana annem koyu bir Estudiantes taraftarı olmuştu. Maalesef aynı şeyi babam için söyleyemeyeceğim; o Boca Juniors’ı desteklemeye devam etmişti.

Sana ülkende “küçük prens” anlamına gelen “el principito” diyorlar. Bu lakabın anlamı ne?

 River Plate’de oynamış “Prens/ El Principe” lakaplı Enzo Francescoli’ye benzetiliyordum. Ben de onun gibi zayıf, ince, uzun bir oyuncu olduğum ve oyun tekniğim de ona benzediği için, bana da Küçük Prens lakabını takmışlardı. Tabii o zamanlar 16 yaşındaydım. Bu lakap daha çok “ufaklık” gibi bir anlama geldiği için yaşım ilerledikçe devam etmedi. Ancak La Plata’da hâlâ bana Küçük Prens demeye devam ediyorlar. Herhalde 50 yaşına da gelsem, eskileri anmak için beni öyle çağırmaya devam edecekler. Bana da futbola başladığım o ilk yılları hatırlattığı için böyle çağırılmak hoşuma gidiyor. Çocukken hayalini kurduğun hedeflerine ulaşabildin mi?

 Ayrıca hayal kurmaya devam ediyor musun? Aslında futbolculuğun güzel yanı, profesyonel olma hayaliyle büyümüş olmanız. Estudiantes gibi büyük bir kulüpte profesyonel olacağımı hayal bile edemezdim. Ondan sonra hayallerimi Arjantin şampiyonluğu süslemeye başladı, oldum; Avrupa’da oynamak istedim, oynadım. Tabii ki Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak istedim, kazanamadım ama yaklaşmayı başardım; Atletico Madrid’de La Liga şampiyonluğu gördüm. Rüyaların bittiğinde bitersin. Benim için de öyle, her zaman kurulacak bir rüyam vardır.

Trabzonspor’a transfer olma hikayeni anlatır mısın?

Açıkçası en başta Milan’dan ayrılmak gibi bir düşüncem yoktu. Türkiye ve başka ülkelerden çeşitli teklifler aldım. Sonra devreye Olcay Şahan girdi ve bana Türkiye’de çıkan transfer haberlerinden bahsederek, “Trabzonspor’a gelmelisin. Çok iyi bir takım kuruluyor ve sen de aramızda olmalısın. Burada olmana ihtiyacımız var.” dedi. Bu görüşme sonrası menajerimle bağlantı kuruldu. İş ciddiye binince başkanımız devreye girdi ve benimle görüşmek üzere Milano’ya geldi. Başkanımızı görünce benimle ne kadar çok ilgilendiklerini ve ciddiyetlerini anladım. Hızlı, etkili ve olumlu bir süreç oldu. 

Kulüp ve taraftar hakkında neler söylersin?

Beşiktaş’ta oynadığım dönemde Trabzonspor maçları hep zorlu geçerdi. Trabzonspor’un büyük bir takım olduğunu ve onlara karşı oynayacağımız hiçbir maçın kolay olmayacağını biliyorduk. Dolaysıyla buraya gelmeden önce kulübün ne kadar büyük olduğunu biliyordum. Buraya gelince takım ve şehir hakkındaki düşüncelerin bambaşka bir hal aldı. İstanbul çok büyük bir şehir. Bu şehirde çok takım var ve bu takımların fanatik taraftarları mevcut. Ancak Trabzon’da sadece Trabzonspor var. Bu da beni çok şaşırtmıştı. Maçları kazandığımız zaman insanların ne kadar mutlu olduğuna şahit oldum. Kaybettiğimizde de tam tersi oluyor. Şehrin takımı olması bana göre çok önemli. Trabzonspor’un stadyumu ve antrenman sahaları harika durumda. Kulübün büyüklüğünü hemen hissediyorsunuz. Ayrıca etrafınızda oyuncuların rahatı için çalışan insanları görüyorsunuz. Yaşadığımız evler ve sokakta insanların bize olan ilgisi çok güzel. Buraya geldikten sonra daha önce tahmin edemediğim şeyleri gördüm. Bu konudaki görüşlerim oldukça olumlu.

 Medical Park Stadyumu’nda oluşturulan atmosferi nasıl buluyorsun?

 Taraftarlarımızın bize olan ilgisi ve desteğinden çok memnunum. Saat ve iklim şartlarından dolayı maçlarımıza gelen taraftar sayısında farklılıklar gözleniyor. Ancak her zaman onların desteğini arkamızda hissediyoruz. Normal olan iç saha maçlarına taraftarlarımızın gelmesi, ama benim için anormal olan taraftarlarımızın tüm deplasmanlara gelip bizi desteklemesi. Arjantin’de iç saha maçlarında taraftar yanınızda olur ancak deplasmanlarda durum değişebilir. Çünkü çok uzak şehirlere gitmek zorunda kalırsınız. Türkiye’de bizim bile çok uzun yolculuklar sonrasında ulaşabildiğimiz şehirlere o kadar çok taraftarımızın gelmesi beni şaşırtıyor ve mutlu ediyor. Bir futbolcu için çok önemli bir durum bu.

 Şu an takım içinde nasıl bir atmosfer var?

Çok iyi oyunculardan kurulu bir takımız. Futbolda yeni kurulan takımların hemen büyük başarılar kazanmasının garantisi yoktur. Oyuncuların birbirine alışması gerekiyor. Saha dışındaki karakterlerinin bile alışması zaman alabiliyor. Biz bu süreci büyük ölçüde atlattığımızı düşünüyorum. Oyuncuları tek tek ele aldığımızda belki de ülkenin en iyileri bizde. Hem gençlerin, hem de tecrübelilerin büyük potansiyele sahip olduklarını ve büyük işler başarabileceklerini görüyoruz. Bu takımın zamana ihtiyacı vardı. Ben de ilk geldiğimde oyunculara, takıma ve şehre alışmakta zorluk çektim. Bu normal bir geçiş sürecidir. Bu süreci tamamladığımızı düşünüyorum. Artık saha içindeki oyunumuz ve aldığımız sonuçlarla birlikte bunun fark edildiğini düşünüyorum. Genelde bu kadar yetenekli ve büyük oyuncuyu buluşturduğunuzda bazı sorunların ortaya çıkması muhtemeldir. Çünkü futbolun içinde gelişen, kişilik çatışmaları ve birçok şey olabilir. Bizim takımımızda bu yok. Bu durum beni çok mutlu ediyor.  Ligin ikinci yarısıyla birlikte performansında önemli bir artış göze çarpıyor.

 Performansındaki artışı neye borçlusun?

 Benim transferim sezon öncesi kampına denk geldi. Oyuncular için sezon öncesi kampını kaçırmak büyük bir kayıptır. Çünkü bütün bir sezonun hazırlığını sezon öncesi kampında yaparsınız, özellikle fiziksel olarak. Ben bu sene maalesef o süreci yaşayamadım. Bunun eksikliğini sezon başında hissettim. İyi ve kötü oynadığım maçlar oldu ama tüm maçlarda elimden geleni yaptım. Bu bir süreç. Geçen sene Milano’da yaşıyordum, ondan önce İstanbul’da, şimdi de Trabzon’dayım. Her şehrin kendi adına zorlukları ve güzellikleri var. Alışma ve adaptasyon sürecine ihtiyacınız oluyor. Yer değiştirmek kolay bir değil. İki ay ailem buraya gelemedi. Çünkü evlerin hazırlanması gerekiyordu. Şimdi çok rahatım, ailem de yanımda. Bunlar hep geçiş süreciydi. Ligin ikinci yarısında bunu biraz daha tamamladığımı düşüyorum.  

Şu anki performansından memnun musun?

Performansımdan mutlu değilim. Bunu söylerken yanlış anlaşılmak istemem. Kötü olduğum veya takım olarak kötü olduğumuz anlamına gelmesin. Ben kişisel olarak her zaman bir adım fazlasını isteyen biriyim. Futbolda ne kazanmış olursanız olun hep bir adım sonrası vardır. Daha iyisini yapmanız gerekebilir. Kazandığımız ve çok iyi oynadığım maçlardan sonra bile hep kendimi eleştiririm ve daha iyi olabileceğimi, işimi daha iyi yapabileceğimi düşünürüm. Bunu isteyen biri olarak kendi performansımdan memnun değilim. Ancak elimden geleni yapmaya çalışıyorum, kötü olduğumu düşünmüyorum, sadece hep daha iyi olmak istiyorum.  Birçok ülkede, birçok teknik adamla ve birçok futbolcuyla çalışma imkanı buldun.

Buralarda çalışmak sana neler kattı?

Arjantin’den ayrılma imkanı bulduğumda önümde iki seçenek vardı. Bayern Münih ve Valencia. İkisi de çok büyük kulüp ancak ben Bayern Münih’i tercih ettim. Çünkü Valencia’ya gitmek dil, hayat tarzı ve orada yaşayan tanıdıklarımdan ötürü benim için kolay olurdu. Bayern Münih’e gitmek düzeni, takım arkadaşlarınıza saygı duymayı, profesyonel olarak kendinize iyi bakmayı öğretti. Aldığım bu karar beni bu günlere getirdi diyebilirim. Genç yaşta büyük tecrübeler kazandım. Profesyonel olarak yaptığım en doğru şey, her zaman daha zor bir adım atmak oldu. Çünkü kendinizi geliştirebilmek için daha zor adım atmanız gerekir. Her çalıştığım yerde, her çalıştığım teknik adamdan bir şeyler öğrendim. Bunlar tecrübe oluyor. Trabzonspor’da da durum aynı. Herkesten yeni şeyler öğreniyorum. 

Motivasyon veya ilham kaynağın nedir?

“Her zaman daha iyisini yapabilirim” Bu cümle benim motivasyon kaynağımdır. Futbola başladıktan sonra profesyonel olmak istiyorsunuz. Sonra iyi bir takımda forma giymeyi, şampiyon olmayı istiyorsunuz, ardından Avrupa’ya gitmeyi, orada başarılar kazanabilmeyi, milli takıma davet edilmeyi hedefliyorsunuz. Bunların hepsini gerçekleştirebildim ama hep daha iyisini istemeye devam ettim. Trabzonspor’daki hedefimiz de bu. Belki şu an söylemek doğru değil ama ileride çok büyük başarılar kazanabileceğimizi düşünüyorum.  Özellikle Abdülkadir ve Yusuf performanslarıyla ön plana çıkan genç oyuncular.

Bu iki oyuncu için neler söylersin?

Takımda Yusuf ve Abdülkadir’in yanı sıra çok iyi genç oyuncular var. Yusuf ve Abdülkadir Türkiye ve Avrupa çapında konuşulan, yetenekli futbolcular. Önemli bir gelecekleri var. Yusuf, Evkur Yeni Malatyaspor maçında iki gol attı. Bu önemli bir durum. Abdülkadir milli takıma davet edildi. Çok büyük potansiyelleri var. Onlar da bu durumun farkındalar. Yapmaları gereken bu sakinlikle yollarına devam etmeleri. Üzerlerinde büyük bir baskı var. Herkes onların peşinde. Kolay bir durum değil. Aynı şekilde Trabzonspor’un geleceği açısından da önemli bir durum. Çünkü altyapıdaki oyunculara Yusuf ve Abdülkadir örnek olacak. 

Çocuklarınla ilişkilerin nasıl?

Çocuklarımla ilişkim çok iyi. Evde olduğum sürece onlarla sürekli ben ilgilenmek istiyorum.  Baba olmadan önceki hayatınla sonraki hayatın arasında ne gibi farklar var? Tarif etmesi zor bir durum. Baba olmak insanın yaşayabileceği en zor ve en güzel duygu diyebilirim. Onlardan önce her şeyi işinizde kazandığınız başarı olarak ele alıyorsunuz, sonrasında ise başarı endeksiniz çocuklarınızın mutluluğu oluyor. Dolaysıyla yaptığınız her şeyin amacı değişiyor. Eskiye göre daha zor ama daha mutlu bir hayatım var. Eskiden futbolu başarılı olabilmek adına oynuyordum, şimdi ise kızlarımın beni sahada izleyebilmesini istiyorum. Belki bu yüzden biraz daha uzun bir kariyerim olacak. Onlara en iyi hayatı sunmak istiyorum. Çocuk sahibi olmak benim için ekstra bir motivasyon kaynağı. İçim onlar sayesinde farklı bir enerjiyle doluyor.

Sence babaların ilk işi çocukları mıdır?

Bu hayatta ne olursanız olun, ne kazanırsanız kazanın veya kazanamayın önceliğiniz her zaman ailenizdir. Her şeyden önce babasınız. Bu tüm unvanlarınızdan önce geliyor. Hayatınızda yardım etmeniz gereken insanlar var. Dolaysıyla baba olarak önceliğim ailemdir. Ama onlara iyi bir hayat sunmak adına da bu işi yapmalıyım. Bu işi de mutlulukla yapıyorum. İşim gereği çocuklardan uzak kalıyorum. Böyle zamanlarda keşke hiç kamp olmasa da kızlarımın yanına gidebilsem diye düşünüyorum. Maç içinde ise ne olursa olsun hiçbir şekilde aklıma bir şey gelmiyor. Tamamen işime konsantre oluyorum. Ben hem kazandığımız, hem de kaybettiğimiz maçlardan sonra çok düşünürüm. Kendi içimde maçla ilgili değerlendirmeler yaparım. Ancak eve giderken mutlu olmam ve kızlarımla iyi vakit geçirmem gerekiyor. Onlar beni, ben de onları özlüyorum.

Eşin ve çocukların şehre tam olarak alışabildi mi?

 Ailem şehre alıştı ve burada olmaktan dolayı çok mutlular. Evimiz çok güzel, harika manzarası var. Zamanımızı genelde evde geçiyoruz.  Milli takımla ilgili beklentilerin neler? Tüm oyuncular kendi milli takımlarında oynamak isterler. Benim de böyle bir hedefim var. Şu an için bunun zor olduğunu biliyorum. Dünya kupası için kadro neredeyse hazır durumda. Bunun çok fazla değişemeyeceğini biliyorum. Ancak öncelikle benim Trabzonspor’da başarılı olabilmem gerekiyor.  Juan Sebastian Veron’un sana büyük katkıları olduğunu biliyoruz.

 İdmanlardan sonra genç oyunculara zaman ayırıp, tıpkı Veron’un sana yaptığı gibi onlarla ilgileniyor musun? 

Genç oyuncularımızla elimden geldiğince ilgilenmeye çalışıyorum. Neleri yapmaları, neleri yapmamaları gerektiğini anlatıyorum. Bazılarını dinliyorlar, bazılarını ise dinlemiyorlar. Bu normal, ben de bunu yaşadım. Örneğin Anjantin’de Veron’la birlikte hiç unutamadığım bir anım var. Çok zor bir rakibe karşı 1-0 öndeydik. Maçın son dakikaları yaklaşmıştı. Bacak arası atmaya çalıştım ve topu kaybettim. Kaybettiğim bu top az kalsın bizim kalemize gol oluyordu. Tanrı’ya şükür olmadı. Veron bana çok sert bakmıştı. Sonunda maçı kazandık. Takım arkadaşlarım beni kutlarken, Veron sert bir ifadeyle, “Eğer bir daha böyle bir şey denersen seni çok kötü yaparım. Ciddi oynamalısın.” dedi. O anı hiç unutmuyorum. Veron’un tepkisi sonrası ne yapmamam gerektiğini anladım. Karşınızda tecrübeli bir oyuncu varsa ve bu şekilde yaklaşıyorsa size değer veriyor demektir. Size güvendiği, potansiyelinizi bildiği ve iyiliğiniz içindir bu tepki. Umursamasa gelip bunu söylemez. Veron maçtan bir gün sonra da beni yanına çağırıp, “Dün dediklerimi sakın unutma. Bazen ciddi oynaman gerekir. Senin gibi birisi eğer ileride başarılı olmak istiyorsa bunları yapamaz.” dedi. Burada da aynı şeyler geçerli. Tecrübeli isimlerin uyarılarını dikkatle dinlemek gerekiyor.

 Çay senin için ne ifade ediyor?

 Mate ve Türk çayının farklılıkları neler? Türk çayı dediğimiz siyah çay Arjantin’de sadece sabahları kahvaltıda ve sadece bir bardak içilir. Mate çayını ise bütün gün içeriz. Arjantin’de insanlar birbirini kahve veya siyah çay yerine mate içmeye davet eder. Bu biraz da kültür farkı. Lezzet olarak da matenin diğerlerinden büyük bir farkı var.  Bayern Münih’e transfer olduktan sonra Almanya’da geçirdiğin zamanın sende önemli katkıları olduğunu belirtmiştin?

Almanya’dan ve uygulanan metotlardan bahseder misin?

 Antrenman metotları çok farklıydı. Hayatımdaki en önemli tecrübe Almanya’da edindiğimdi. Sadece futbolculuğumun değil, bugün tanıdığınız Sosa’nın da sağlam temellerini Almanya’da attım. Orada geçirdiğim dönem, futbolculuğumun bu noktaya gelmesini sağlayan en önemli etkendi. Benim en çok dikkatimi çeken, medikal ve fiziki anlamdaki hazırlıkları oldu. Almanya bu iki alanda dünyanın kesinlikle bir adım ilerisinde. Ben de orada oynadığım sürece bunu yakından izledim. Tabii ki bunu gerçekleştirmek kolay değil. Alanlarında çok uzman ve yenilikleri takip eden büyük bir ekip işinden bahsediyoruz. Bir kulübün başarıyı yakalayabilmesi için en temel şart, iyi bir teknik ekiple bu saydığım alanların ön plana çıkarılması olmalı

Anahtar Kelimeler:
Arjantinli Ernesto Sosa
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner105