İDEALİ OLAN SON BİLGE ADAM: SEYYİD AHMED ARVASİ (1) 

Bilim, belli yöntem ve tasnif dâhilinde bilmeye dayanır. Bu haliyle bize araçların, nesnelerin bilgisini verir. Bilgelik ise bütün bilme ve kavrama müktesebatını amaçların bilgisiyle harmanlar. Materyalist bakış açısıyla basit bir sebep sonuç ilişkisi bize amaçların bilgisini vermeyeceği açıktır. “Ne” ve “nasıl” sorularıyla sınırlanmış basit illiyet prensibinin ötesine geçmek, “niçin” sorusunun cevabını maddenin ve varlığın ötesinde, ilimin hikmetle kaynaşmasında, aşkın ve yüce olanda aramak gerek.
Benlik şahsiyete dönüşmeden, ilim irfana ram olmadan, akıl sezgi ve sevgiyle buluşmadan tam olamaz.  İdeallerin yerini ideolojilerin aldığı, hayalin yerini basit isteklere bıraktığı, insanın insan için basit bir algı ve fayda nesnesine dönüştüğü bir yaban ve yalan çağdayız. 
Bu çağın üzerimizdeki en büyük etkisi tefrikçilik. İlim, irfandan ayrı; benlik şahsiyet olmaktan uzak, akıl hikmetten vareste, bütün hayaller pratik ve pragmatik şeyler hakkında; devasa bir dünyanın karşısında Mevlana’nın hikayesindeki körlerinden farksız haldeyiz.
Bu şirazesi şaşmış dünyada modaya uymayan, her ortama göre değişmeyen, her kabın şeklini almayan, herkese ve her şeye rağmen kendi hayal ve ideallerini yaşamayı, kendi ütopyasını kurmayı tercih eden şahsiyetler de vardı çok şükür. Seçtikleri yolun ödülüne karşı mütevazı ama bedeline şikâyet etmeden katlanan asil şahsiyetler. 
Rahmetli Arvasî onlardan biriydi. Sadece duruş değil, aksiyon sahibiydi de. Ömrünü adadığı Türk İslam Ülküsünü her cümlesine, her satırına ruhunu kattığı eserlerine aktarırken, maruz kaldığı haksızlıklara, karşılaştığı zorluklara karşı da metanetliydi. 
20. Yüzyıl Türkiye’sinde yaşamış çok az fikir ve dava adamı arkasında bir manifesto, bir külliyat bir ideal bırakabilmiştir. Üstad’ı farklı kılan mütekâmil bir medeniyet tasavvuruna sahip olmasıydı. Onun derdi tarihin belli dönemlerine saplanıp kalarak bir takım eskimiş kurumları yeniden canlandırmak değil, çöken dünyada çökmeyen değerleri liyakatle bugüne taşımak, bugünün müktesebatıyla yeniden ele almak, yeniden hayata geçirmekti. O yüzden ne reddi miras yaptı ne de nostaljiperest oldu. Dünün bugünün devamı olan bir yarın düşlüyordu.
Asil ve insancıl bir medeniyet ancak karşılık beklemeksizin yapılan, dava şuur ve ahlakına sahip insanlarla var olabilir. Bunun farkında olduğu için mesaisinin büyük bir bölümünü o insan tipinin niteliklerini tespit ve tadil etmeye hasretti. Büyük Türkiye hayalli ya da temennisi olan herkesin zengin bir madene döner gibi defalarca dönüp okuması gereken, şah eseri Türk İslam Ülküsü bu insan tipi etrafında şekillenmiştir.  
Ot bile kök üstündeyken insan, medeniyet köksüz olabilir miydi? Arvasî ilhamını iki kadim ve asli kaynaktan alıyordu: Türk Tarihi ve İslam Tasavvufu.
Yaklaşık iki asırdır, yazardan politikacıya, müzisyenden öğrenciye kadar herkesin bilip bilmeden papağan gibi tekrarladığı “çağdaş uygarlık düzeyi” gibi sloganlarla hayatımıza giren batı özentisi modernizme hiçbir zaman iltifat etmedi. O zevkinden düşüncesine kadar köklerinin üzerinde yükselen, ilahi kaynaktan beslenen bir medeniyet tasavvurunun peşindeydi. “Türk İslam ülküsü millî şahsiyetimizi koruyarak dünyanın bir numaralı devleti olmaya çalışma gayesidir” diyordu.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Faruk birinci 3 yıl önce

Türk Milliyetçisi. Türk-İslam ülküsünün fikir hocası. Türklük şuur ve vakarına, İslam ahlak ve inancına sahip Müslüman Türk.

Avatar
Mehmet K 3 yıl önce

Sayende Ahmet Arvasiyi tanıma imkanı bulduk. Yazının devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Eserlerini araştırdım ancak satışta eserini bulamadım. Basımı yok mu?

Avatar
Mustafa Öztürk 3 yıl önce

İdealist insan daima duruşu olandır bu duruş bize çok bedeller ödetti bunun için yazı idealler uğrunda ölünebilirliği anlatıyor güzel bir yazı tebrikler.