Ruhların her geçen gün daha kötücül bir hal aldığı, nefis denilen zehirli sarmaşığa teslim olan insanların kendilerinden başka herkese zararlı birer saldırgana dönüştüğü şu sevimsiz dünyada, son nefesine kadar inadına temiz ve egosuz kalmayı kaç kişi başarabilir ki?
Daima gülen yüzü, tatlı dili ve dinleyen herkesin büyük keyif aldığı hoş sohbetiyle hatırlanacak kaç dost var ki hayatımızda? Ömrü boyunca kendinden başka hiç kimseye zararı olmamış, aksine dokunduğu herkese bilgi ve tecrübesiyle katkı sunmaya çalışmış bir güzel insandı, Orhan Çavuşoğlu.
O da beyaz ata binip, ‘di’li geçmiş zamanla andıklarımıza karıştı, Mehmet Tan, Orhan Kaynar, Ayhan Kıyak, Ömer Güner, Turgay Murtezaoğlu, Salih Çamoğlu, Muharrem Kaya, Ali Zengin, Muharrem Özağcı, Muhammet Taş, Turgut Özdemir, Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu, Cevat Kol, Alaattin Kazancı ve isimlerini burada yazmadığım nice meslektaşımız gibi...
Kimi genç, kimi yaşlıydı ama biliyoruz ki her ölüm erken ve gidenin yüreğimizde oluşturduğu boşluk dolmuyor. Hele iyi insanın acısı bambaşka oluyor. Tıpkı Orhan Çavuşoğlu’nun acısı gibi... Gidenleri anarken Orhan Çavuşoğlu’ndan ‘rahmetli’ diye bahsetmek ağır geliyor, gözlerim yağmurlu, klavyem sırılsıklam. Kötülerle dolu dünyadan güzel kalpli, güzel ahlaklı çok iyi bir insan göçtü, nasıl yanmayayım ki?
Orhan abiye ‘hoşçakal’ diyemiyorum, çünkü yüreğimde kocaman ve tertemiz hatıralarla hep yaşayacak.
Okurken benim de gözlerim yağmur gibi boşaldı. Orhan Hoca nurlar içinde uyusun. Kalemine yüreğine sağlık Tekin Atay